9 Kasım 2013 Cumartesi

Vals

Andre Rieu - The Blue Danube Waltz

Hayatım boyunca bazı şeyleri ve bazı kişileri çok sevdim. Mesela Einstein, mesela Beethoven, mesela Portekizce, mesela kimya, mesela Attila İlhan, mesela... 
Liste çok uzar. 

İnsanın kendini böylesine nitelemesi doğru mudur, bilmiyorum. Ama gerçekten romantik bir yapım olduğu doğru ve sanırım bu özelliğim babamdan geçmiş bana. Deniz kenarında giderdik mesela, kolunu omzuma atar Nazım'dan, Ümit Yaşar'dan bir şeyler okurdu bana daha küçücükken. Şiiri sevdim işte küçücükken. Sonra müzik. Aslında adım başka olacakmış. Ece, Ebru, ya da Nisan. Sonradan Ezgi olmasına karar vermişler. İyi ki de öyle karar vermişler, çünkü belki de doğduğum an müzikle doğmuşum gibi hissediyorum sırf bu yüzden. 

Her neyse işte. Bir şekilde müzik ve şiirle harmanlanmış bir yaşamı seviyorum. -elbette ki yaşamım bunlardan ibaret değil, elbette ki her anımı sevgi pıtırcığı gibi duygu seli içinde de geçirmiyorum, aman!-

Ama vals.
Bilmiyorum.
Sanki tüm duygularımı yansıtan bir şey şu vals. İlk melodisini duyduğum saniye kendimi sağ elim hafifçe havaya kalkmış bir şekilde ayağa kalkmış, kendi etrafımda dönerken buluyorum. Aramızda kalsın, evde kimse yokken ya da herkes uyurken dans etmeyi çok severim. Hele bir de kendime yiyecek bir şeyler hazırlıyorsam mutfakta, sormayın gitsin. 

Beyaz, bembeyaz bir elbise, saçlarında papatya tacı -ama lütfen arabesk ve çocuksu düşünmeyelim, ne olur- beyaz saten eldivenler, sevdiğin insan ve vals. 

Vals edelim, lütfen, belki bir gün, çok geç olur?

00.37

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder